Putin'in NATO'ya Katılma İsteği: Tarihi Fırsat Kaçtı mı?
Gündem

Putin'in NATO'ya Katılma İsteği: Tarihi Fırsat Kaçtı mı?


12 August 20255 dk okuma8 görüntülenmeSon güncelleme: 13 August 2025

Soğuk Savaş'ın sona ermesiyle birlikte dünya siyasetinde yeni bir sayfa açılmıştı. Sovyetler Birliği'nin dağılmasının ardından Rusya Federasyonu Devlet Başkanı Boris Yeltsin, Batı ile yeni bir dönem başlatmak amacıyla NATO Genel Sekreteri Wörner'e bir mektup göndererek, NATO'ya üye olma isteğini dile getirmişti.

Yeltsin'in NATO Hayali: Bir Fırsat mıydı?

Wörner'in cevabı, Yeltsin'in bu isteğine doğrudan bir ret olmasa da, diplomatik bir nezaket çerçevesinde verilmişti. Ancak Yeltsin, bu duruma rağmen kararlılığını sürdürmüş ve birkaç yıl sonra ABD Başkanı Bill Clinton'a, "Rusya, NATO'ya ilk katılan ülke olmalı. Sonra Doğu ve Orta Avrupa'dakiler gelebilir" şeklinde bir teklifte bulunmuştu. Eğer o dönemde Rusya NATO'ya katılmış olsaydı, Finlandiya ve İsveç'in yakın zamanda NATO'ya katılımlarında Rusya'nın belirleyici bir rolü olabilirdi. Hatta, Ukrayna ile yaşanan savaş yerine belki de daha farklı bir ilişki gelişebilirdi.

Putin'in Değişen Stratejisi: Avrasyacılık mı Pragmatizm mi?

Peki, Yeltsin'in NATO'ya katılma arzusunu taşıyan Rusya ile NATO'nun genişlemesine karşı savaşmayı göze alan Putin aynı kişi mi? Elbette değil. Ancak başlangıçta Putin de ABD ile ilişkiler konusunda Yeltsin'den çok farklı düşünmüyordu. 11 Eylül saldırılarının ardından NATO ile işbirliği yapmakla kalmamış, "NATO'nun Rusya'yı eşit ortak görmesi halinde, NATO'ya neden katılmayalım" demişti. Bu noktada, Putin'in Avrasyacılık düşüncesinin öncüsü olarak görülmesi yanıltıcı olabilir. Onun Batı karşıtlığı daha çok pragmatik bir yaklaşımdır.

Bölgesel Güç Dengeleri ve Güven Sorunu

Rusya'nın "güç projeksiyonuyla" hareket etmemesi durumunda, stratejik müttefiklik içinde olduğu İran'ı 12 Gün Savaşı'nda yalnız bırakır mıydı? Ya da Suriye'de İsrail'in hava saldırıları karşısında sessiz kalır mıydı? Tüm bu gelişmeler, Rusya'nın bölgedeki dostları arasında bir "güven bunalımı" yaratmış durumda. Milli İstihbarat Akademisi'nin raporunda belirtildiği gibi, Türkiye'nin yıpranan geleneksel ittifak ilişkilerini onarmaya yönelik adımları bu bağlamda daha da önem kazanıyor.

Sonuç olarak, Yeltsin'in NATO'ya katılma hayali gerçekleşmeyince, dünya siyaseti farklı bir yöne evrildi. Putin'in stratejik hamleleri ve bölgesel güç dengelerindeki değişimler, günümüzde farklı ittifak arayışlarını ve yeni güvenlik politikalarını beraberinde getirdi. Rusya'nın geçmişteki fırsatları değerlendirme biçimi, gelecekteki politikalarını şekillendirmede önemli bir rol oynayacak gibi görünüyor.